EVİMDE FETHULLAH GÜLEN’İN KASETİ BULUNMUŞ

OLAY 13

EVİMDE FETHULLAH GÜLEN’İN KASETİ BULUNMUŞ.

KASETLER BİR ÇANTADA BULUNUYOR ANCAK KASETLERİ KAMERAYA ALMIYOR POLİS.

KASETLERDE İMZAM, PARAFIM YOK…  

KASETİ SİLİP ÜZERİNE KAYIT YAPIYORLAR… 

KASETTE OLMAYAN CÜMLELERİ İDDİANAMEYE YAZIYORLAR… 

SEN FETÖ’NÜN MEDYA YAPILANMASISIN, KASETTE DE GÜLEN MEDYADA YAPILANIN DİYOR DEDİĞİNİ İDDİA EDİYORLAR. 

VE DAHA FAZLASI…. 

DAVAMDAKİ KASET KOMPLOSU VE KASET BULMA GÖRÜNTÜSÜ 


Evimde arama yapılırken, 1990 öncesi ve sonrasına ait şarkı kasetlerine de el koydular. Eski teyp kasetleri. Evimde, 40’a yakın sanatçıya ait, şarkı kasetini aldılar. Sezen Aksu’dan, Ahmet Kaya’, Haluk Levent’ten Af Grubuna onlarca sanatçının şarkıları suçlu muamelesi görüp, gözaltına alındı. 

Evde buldukları malzemelerin kamera çekimlerini yapan polisler, kasetlerin çekimlerini ilginç bir şekilde yapmadılar. Kaset çantamı açan polise, bir amiri müdahale edip, çantanın ağzını kapattırıyor. Polise, “yukarıda çekeriz” diyor. Çantayı kaptığı gibi odadan çıkıyor ve dışarı götürüyor çantayı.  

Ev araması hengamesinde nedenini anlayamamıştık. Olayları da idrak edememiştik. İddianame orta çıkıp, kayıtları inceleyinceye kadar. Meğerse evimde çıkan kasetlerin neler olduğunu bilerek kayda almamışlar. Fethullah Gülen kaseti diye bir kasetin evimde çıktığını iddia ediyorlar. Bu kasetin evimde bulunduğuna dair ise tek kare görüntü yok. Bunu da şunun için yapmışlar. Kaseti silip, üzerine kayıt yapmışlar. Bunu da iddianamede yazmışlar. “Üzerine sonradan kayıt yapıldığı” diye yazmışlar. Yapılan kaydın çözümünü yapmışlar. Gülen, medyada örgütlenmeden bahsediyormuş, ben de o örgütlenmenin medya ayağıymışım. Bu kaset de deliliymiş. 

Asıl skandal olan ise üzerine kayıt yaptıkları kayıtta, Gülen’in ağzından çıkmayan sözleri çıkmış gibi yazmaları. Polisler kasetin çözümünü yapmışlar. Kasetin çözümüne bakıyorsunuz, kaseti dinliyorsunuz, iddianameye yazdıkları bölüm kasette yok. 

Şaka değil bu yazdıklarım. Aynen, bunlar olmuş ve kasette olmayan cümlelerden suçlanıyorum. 

İşte yargılandığım dava dosyamdaki o skandalın öyküsü. Kasetlerin bulunma görüntüsü ve polisin bu kaseti nasıl evden kaçırdığının görüntüsünü göreceksiniz. 

Evimin aranmasıyla ilgili görüntüleri tutuklandıktan 3 buçuk yıl sonra izleyebildim. Öncesinde bu görüntüleri talep etmemize rağmen, hakimler bize vermediler. Vermeyince, bir şey sakladıklarını anladık. Yargılandığım mahkemede 30’a yakın hakim değiştiği için yeni gelen heyetlerden biri daha önce taleplerimizin reddedildiğini unutup, bana görüntüleri gönderdiler. 

Görüntüleri izledim. İzledikçe şok geçirdim. Bu görüntüleri sizler de izleyeceksiniz. Sizlerin de aynı şoku yaşayacağınızı düşünüyorum.   

Ev arama görüntülerim bana parça parça bir USB içinde verildi. Sonu 1725 rakamıyla biten görüntünün, 22’inci dakikası, 32’inci saniyesinde bu bölüme konu kasetlerin evimde bulunması görüntüsü başlıyor. 

Eski bir fotoğraf makinam vardı. Bu makinamın bir de çantası vardı. İşte bu çanta içine sanatçıların eski kasetlerini koymuşum. 40’tan fazla kaset. Polis işte bu çantayı açıyor. 

Kamerayı çeken polis, çantanın içinden kasetleri çıkartıp tek tek kameraya almak istiyor. Tam o anda, başka bir polis devreye giriyor ve kasetlerin çantadan çıkarılıp, tek tek görüntülenmesini engelliyor. 

Şaka değil, gerçek bu. Bildiğiniz engelliyor. Elinde kamera olan polisin kasetlerin görüntüsünü çekmesine izin vermiyor. Sonra da şöyle diyor: “Bunların görüntüsüne yukarıda zaten bakacağız. ” Kasetlerin görüntüsünün alınmasına izin vermiyor, çantayı kapatıyor ve evimin alt katından çantayı alıp, yukarıya çıkıyor. Çantayı nereye götürdüğü belli değil? Kasetlerin kayda alınmasını niçin istemediği belli değil? Alt kattan üst kata çıkıyor, sonra da evin dışına çıkıyor.  

KASETLER SAATLER SONRA TEKRAR KAYDA GİRİYOR

Aradan yaklaşık iki saatten fazla süre geçiyor. Kamera kayıtlarına bakıyorsunuz, saatler önce kaçırılan kasetler, tekrar görüntü kadrajına giriyor. Kamera onları çekiyor. 

KAYIT ANINDA KAMERA UZAKLAŞTIRILIYOR

Sonu 1231 ile biten görüntü kaydı,  kasetlerin tekrar iki saat sonra kadraja girdikleri görüntü. Bir el çantayı görüntüye sokuyor. Kaydın 08:40 dakikasından sonra, biri geliyor ve çantayı açıyor. Yine bir ilginçlik yaşanıyor. Kamera bir iki kaseti kaydettikten sora bir anda oradan uzaklaşıyor. Kasetleri çekmiyor. Çantadan çıkan kasetleri uzaktan çekiyor. Hangi kaset olduğunun anlaşılmasını istemiyor. Böyle bir çekim mantığı yok. Saatler önce alt kattan alınıp, nereye götürüldüğü belli olmayan çanta, saatler sonra kamera kaydına tekrar sokuluyor. Bu kez de polis, çanta içinden hangi kasetin çıktığı belli olmasın diye iki üç kasetin çekimini yapıp, uzaklaşıyor. Kasetleri çok uzaktan çekiyor. Çantada 40’ın üzerinde kaset var. Hepsinin çekilmesi gerekiyor kanunen. 

Skandal bununla da bitmiyor. Saatler sonra bu kez aynı kasetler toplu olarak, tutanak tutan polisin önünde, yemek masamızın üstünde görünüyor. Bu görüntü birkaç saniye sürüyor. Devamında ise kasetler bir daha görüntüye girmiyorlar. Belli ki mühürlü torbaya konmuşlar. 


KASETLER ÜZERİNDE PARAFIM YOK

Bu kasetlerle ilgili iddianame hazırlanırken, polislere rapor hazırlatılmış. İki polis rapor hazırlamışlar. Sonra savcı değişmiş. Yeni savcı dijital belgelerle ilgili bilgi istemiş. Aynı polisler bu kez ilk raporu değiştirerek, yeni bir rapor yazmışlar. Üzerine kayıt yapılma skandalı işte bu aşamada yaşanıyor. Onu aşağıda anlatacağım. 

Savcı ve polisin dava dosyamda yazdığına göre, o 40 kaset içinde evimde iki adet Fethullah Gülen kaseti çıkmış. Bunlardan biri de 15 numarasıyla numaralandırdıkları kasetmiş. Bunda suç unsuru varmış. Ve bu kasete de ben evde paraf atmışım. 

İşin ilginç yanı üzerinde parafım olduğunu söyledikleri bu kaset dahil, diğer tüm kasetlerde parafım yok. Kasetleri evden alıp kaçırdıkları için, içerisine Gülen kaseti koyup, sonra tekrar kamera görüntüsüne koydukları için, bu hukuksuzlukları yaparken, Allah yine ellerini ayaklarına doladı. Kasete paraf attığımı zannettiler. Ancak, polislerin kendilerinin getirdiği muhtarın attığı parafı, benim parafım zannetmişler ve torbaya koymuşlar. Muhtarın ismi de “M” harfiyle başlıyor. Ona paraf attırmışlar, benim parafım diye mahkemeye sunuyorlar. O kasetlerde benim parafım yok. 

EVDE İMAJLAR ALINMADI VE İMAJLAR BİZE VERİLMEDİ

Evimdeki arama bitince, şehir dışında olan avukatım evime geldi. Kendisine günü özetledim. Evimdeki CD olayıyla ilgili polisin evde bana anlattıklarını söyledim. Kaset olayını anlattım. 

Avukatım, tüm kasetlerin, dijital verilerin birer örneğinin, imajının evde, şimdi tarafımıza verilmesini istedi. Polislerle tartışma çıktı. Bunu kabul etmediler. İmajları emniyette alıp, sizlere veririz dediler. Yokluğumuzda imaj alacaklardı. Avukatım buna itiraz etti. 

Tam bir hukuksuz, kanunsuz iş yapıyordu polisler. Belli ki korkuları vardı. İmajları verirlerse, yapacakları hukuksuzlukları hayata geçiremeyeceklerdi. Avukatım arama tutanağına şerh düştü. İmajların alınmadığını, tarafımıza verilmediğini belirtti. Bu delilleri kabul etmediğimiz şerhini düştü. 

İşte bu kasetler içinde bir de  F. Gülen kaseti varmış ve o kasette de Gülen bir cümleyle beni tarif ediyormuş. 

POLİS: KASET ÜZERİNE SONRADAN KAYIT YAPILMAK SURETİYLE KAYIT ALINMIŞ

Hakkımdaki iddianameden aynen okuyorum. İddianameye de İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Şube Müdürlüğünün derlediği rapordan alınmış bu bölüm. Ses kasetiyle ilgili iddia iddianamede üç satır.  

Aynen yazıyorum iddianameden: “15 nolu ses kasetinin yapılan incelemesinde, bahse konu kaset üzerinde yazılı olan ibareler dışında SONRADAN ÜZERİNE KAYIT YAPILMAK SURETİYLE halen yurtdışında ve birçok soruşturmadan şüpheli olarak aranmakta olan FETÖ/PDY lideri Fethullah Gülen’e ait olduğu değerlendirilen ses kaydının olduğu ve bu ses kaydının yapılan çözümünde Fethullah Gülen olduğu değerlendirilen şahsın acilen YEREL VE ULUSAL MEDYADA YAPILANMAK, MEVKİ VE GÜÇ SAHİBİ OLMAK gerektiğine dair beyanlarını içerir ses kaydı bulunduğu tespit edilmiştir.”

Burada iki şeye dikkatinizi çekeceğim. Birincisi kaset üzerine sonradan kayıt yaptırıldığı belirtilmiş iddianamede. Bir de yerel ve ulusal medyada yapılanmak kısmı. 

Kaset silinmiş. Sonradan üzerine kayıt yapılmış. İddianamede aynen böyle diyor. O kaset silinmiş bir kaset değil. En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. O kaseti polisler bilerek siliyor ve üzerine Gülen’in ses kaydını ekliyorlar. Bunu da gizleyemiyorlar. Silinip üzerine kayıt yapılmış diyorlar. 

Nedenini hemen söyleyeyim. Bu soruşturmalarda görev alan bir kişi daha sonra tutuklanmış ve cezaevine konmuş. Ataköy’de polislerin tuttuğu evden, benim 17/25 Aralık soruşturmasına dahil edilmeme, Şike soruşturmasında polislerin hakkımda sahte evrak hazırlamasına, bazı polislerin bu tutanaklara sahte olduğunu bildikleri için imza atmamalarına varıncaya kadar, bilmediğimiz onlarca ayrıntıyı bir polis arkadaşıyla paylaşıyor. O isim de ortak yargılandığımız bir davada bana bu bilgileri veriyor. 

Bu bilginin peşine düşüyoruz ve kimlerin bu skandallarda rol aldığını öğreniyoruz. Evimdeki kaset olayının perde arkasını duyuyoruz. Kasete kayıt yapıldığı bilgisini öğreniyoruz. 

15 Temmuz sonrası Can Tuncay adlı savcı bir soruşturma nedeniyle ifademi almak üzere beni çağırmıştı. Bir yalancı tanığı ona Taraf’ta yayımladığım belgeleri Alaattin Kaya’dan aldığımı iddia etmişti. Savcıya da söyledim. Hayatımda bu ismi iki kez gördüm. Birincisi ayak üstü selamlaştım. İkincisi ise bir ödül töreninde. Didem Arslan Yılmaz’ın ödül aldığı törende. Ofisini bile bilmem bu ismin. Tanımadığım kişiden ofisine gidip nasıl belge alacağımı, ofisini bile bilmediğim kişinin nasıl ofisine gidebileceğimi savcıya sordum.  Ofisini bilmiyorum buna rağmen şunu iddia edebilirim, HTS kaydım ofisi neredeyse oradan sinyal vermemiştir dedim savcı beye. Kendimden bu kadar eminim çünkü. Uzatmayayım. 

İşte bu ifademi almak üzere savcılığa gittiğimde,  koridorda savcının odasına girmeyi beklerken, evime aramaya gelen ve kaset çantasını alıp kaçıran Terör Şubede görevli polisi gördüm. 

Ona koridorda şunu söyledim. İnsanlara işkence yapmaya utanmıyor musunuz? 

“Öyle bir şey yok Mehmet bey.  İnanmayın sizlere anlatılanlara” dedi. Sonra da kendisine şunu söyledim. “Kasete kayıt yapan, ekleyen polislere de söyleyin. Bu da ortaya çıkacak.” 

Bu cümlemle kıpkırmızı oldu ve bir şey diyemeden oradan ayrıldı.

Polislerin kayıt işlemini anlatmaya kaldığım yerden devam edeyim. 

İddianamede “sonradan üzerine kayıt yapılmak suretiyle” bölümünü okuyunca, polislerin üzerine kayıt yapıldığını nasıl anladıklarını merak ettim. Çünkü, kasetler bildiğiniz eski teyp kasetleriydi. 90’lık, 60’lık Raks kasetleri. Kasete bakınca, kaseti dinleyince üzerine kayıt yapıldığını anlayamazsınız. Kasetin üzerinde Ahmet Kaya yazar, siz dinlerken Sezen Aksu çalarsa, dersiniz ki kasetin üzerine sonradan kayıt yapılmış. Başka türlü, dijital olarak da bilmek mümkün değil. İnceleyerek de anlaşılmaz. 

Ancak polisin raporuna göre kaset üzerinde Fethullah Gülen, sohbetler yazıyormuş. Konuşan da Fethullah Gülen. Sonradan kayıt yapıldığını bilmeniz için, o kaydı sizin yapmış olmanız gerekir. Başka birisi bu ayrıntıyı bilemez. Evimde çıktığı söylenen kaset.


Mahkemede bu ayrıntıyı detaylı anlattım ve heyet bu konunun incelenmesini, araştırılmasını, bilirkişiye gönderilmesini söyledi. 

Devam edeyim…   

Polisler, üzerine kayıt yapıldığını iddia ettikleri kaset dahil dijital materyallerle ilgili 53 sayfalık rapor düzenlemişler. Raporda bu 15 numaralı Gülen kasetinin çözümü de yapılmış. Gülen’in konuşmaları 10 sayfa tutmuş.  

Bu 53 sayfalık raporun hiçbir yerinde, “üzerine sonradan kayıt yapılmak suretiyle” diye bir ibare yok. Böyle bir bilgi olmamasına rağmen, polisler bunu nereden tespit etti ve yazdılar diye tüm dava dosyasına baktım. Bu 53 sayfalık rapor 28.10.2015’te hazırlanmış. Bu raporu hazırlayan iki polis memuru var. Dava dosyamızdaki tüm hukuksuz işlemleri hep bu iki polise yaptırmışlar. Savunmamda da bunu ayrıntılı anlattım. İlk raporu hazırlayan polislerden birinin sicil numarası 312213. 

Soruşturma devam ederken, Mayıs 2016 tarihinde savcı değişmiş. Gökalp Kökçü, Hırant Dink soruşturmasına Emniyet İstihbarat Müdürü Engin Dinç’in ismini eklemiş. Hükümet buna kızmış ve elindeki dosyaları almışlar. Haliyle benim dosyam da elinden alınmış. Yeni savcı atamışlar. Faruk Söker. O da sadece Kökçü’nün yazdığı iddianameye imzasını koymuş. Başka bir şey yapmamış. 

İşte bu savcı, polislerden dijital belgelerle ilgili dava dosyasında yapılan işlemlerin kendisine bildirilmesini istemiş.   

AYNI POLİS İKİNCİ YAZISINA KASET ÜZERİNE KAYIT YAPILDI İBARESİNİ EKLEMİŞ. İNCELEMEDEN, ARAŞTIRMADAN. ÇÜNKÜ FAİLİ ÇOK İYİ BİLİYOR

Yeni savcının bu yazısı üzerine polis başka bir konuyla ilgili bilgi yazarken, raporun bir maddesinde işte bu ses kasetinden de bahsetmiş. Dijital belgelerle ilgili daha önce 53 sayfa rapor hazırladıklarını anlatmış. Sonra da 53 sayfalık raporda olmayan cümleyi varmış gibi 16.05.2016 tarihli bu ikinci yazısına eklemiş. İlk raporu yazan da aynı polis, ikinci bilgilendirme yazısını yazan da aynı polis. 312213 sicil nolu polis. 

Beş buçuk ay önce hazırladığı 53 sayfalık raporda, Fethullah Gülen kasetinin üzerinde “sonradan kayıt yapıldığını” YAZMAYAN polis, durup dururken, ilk raporda bu ibare varmış gibi “sonradan üzerine kayıt yapılmak suretiyle” oluşturulan kasette demiş. Herhangi bir inceleme yapmadan, kaseti inceletmeden tek satırda ikinci yazıya bunu eklemiş. Savcı da iddianamesine bu ikinci yazıyı alıntılamış. 

16 Mayıs 2016 tarihli işte bu yazının 2 numaralı maddesinde Gülen’e ait ses kaydından bahsedilip, şöyle yazılmış; “15 nolu ses kasetinin yapılan incelemesinde bahse konu kaset üzerinde yazılı olan ibareler dışında SONRADAN ÜZERİNE KAYIT YAPILMAK SURETİYLE halen yurtdışında yaşayan FETÖ/PYD LİDERİ Fethullah Gülen’e ait olduğu değerlendirilen…”  

Dava dosyamızda, ek Klasör 15, Sayfa 90’daki o yazı. 


Yazıda imzası bulunan polislerin sicil numaraları. 



İLK RAPORDA BU İBARE YOKKEN İKİNCİ RAPORA İLK RAPORDA BU İFADELER VARMIŞ GİBİ NASIL YAZDINIZ? SONRADAN ÜZERİNE KAYIT YAPILDIĞINI NASIL TESPİT ETTİNİZ? ESKİ KASETLERDE BUNU ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL 

Hiçbir inceleme yapmayan bu polislerin şu sorulara cevap vermesi gerekli. İlk raporda, 53 sayfalık raporda, “sonradan üzerine kayıt yapılmak suretiyle” şeklinde bir ibare yokken, 5 ay sonra yeni savcıyı bilgilendirmek üzere yazdığınız bilgilendirme yazısına bu ibareyi niçin, nasıl ve nereden eklediniz?  Sonradan üzerine kayıt yapıldığını hangi incelemeyi yaptıktan sonra ve nasıl tespit ettiniz? Herhangi bir inceleme yaptınız mı?  

Polisler hiçbir inceleme yapmamalarına rağmen, ilk raporda da bu ibareler olmamasına rağmen, yapılan işi iyi biliyor olmalılar ki, “sonradan üzerine kayıt yapılmak suretiyle” diye bir cümle ekliyorlar. İddianameye de savcı aynen, aynı cümlelerle alıyor. 

Yargılandığım mahkemede yeni heyete, bu kasetin üzerine kayıt alındığına dair nasıl bir inceleme yapıldığını, bunun nasıl tespit edildiğiyle ilgili bir belgenin tarafıma gösterilmesini istedim. Olmadığı için de heyet gösteremedi. 

Bu kuşkulu durum, heyetin de dikkatini çektiği için bu konunun bilirkişi tarafından incelenmesini istedi. Bilirkişiler henüz incelemelerini yapmadılar. 

O kaseti silip, üzerine kayıt yapan kişiden başkası, “sonradan üzerine kayıt yapılmak suretiyle” diye bir cümle kuramaz. Çünkü kasetin üzerinde Fethullah Gülen-Sohbetler yazıyormuş. Kaset bildiğiniz eski teyp kasetiymiş. Üzerine kayıt yapıldığını anlamanız mümkün değil. 


YÜKLEDİKLERİ KAYITTA DA FETHULLAH GÜLEN’İN SÖYLEMEDİĞİ SÖZLERİ SANKİ KASETTE VARMIŞ GİBİ RAPORA YAZMIŞLAR. SAVCI DA KASETİN ÇÖZÜMÜNÜ OKUMAMIŞ VE AYNEN BU SKANDALI İDDİANAMESİNE YAZMIŞ 

Bu kadar bahsettiğin kaset içinde ne suç unsuru var, seni nasıl suçlamışlar derseniz, orası ayrı bir komedi. Geleyim yüklenen kayda. 

İddianameden aynen yazıyorum: “15 nolu ses kasetinin yapılan incelemesinde bahse konu kaset üzerinde yazılı olan ibareler dışında SONRADAN ÜZERİNE KAYIT YAPILMAK SURETİYLE halen yurtdışında ve birçok soruşturmadan şüpheli olarak aranmakta olan FETÖ/PDY lideri Fethullah Gülen’e ait olduğu değerlendirilen ses kaydının olduğu ve bu ses kaydının yapılan çözümünde Fethullah Gülen olduğu değerlendirilen şahsın acilen YEREL VE ULUSAL MEDYADA YAPILANMAK, MEVKİ VE GÜÇ SAHİBİ OLMAK gerektiğine dair beyanlarını içerir ses kaydı bulunduğu…”

Kasette Fethullah Gülen bunları söylüyormuş ve bakın benimle bu cümleler arasında nasıl bir irtibat kurmuşlar. İddianameden aynen yazıyorum: “15 Numaralı ses kasetinin içerdiği kayıtlardan yola çıkılarak Mehmet Baransu isimli şahsın FETÖ/PYD terör örgütünün medya yapılanmasında faaliyet yürüten kişilerden OLABİLECEĞİ değerlendirilmiştir.”

Aynen böyle yazıyor. Bu kasete bu konuşmanın yüklemesinin nedeni işte buymuş. Hedefleri buymuş. Ben FETÖ’nün medya yapılanmasındaki kişilerden biri OLABİLİRMİŞİM. 

Emin de değiller. Olasılık içeren cümle kuruyorlar. FETÖ’nün medya yapılanmasındaki kişilerden OLMAYABİLİRİM DE bu rapora ve iddianameye göre. 

Polis ve savcı suçlu olunca, kasette nasıl bir kumpas kurulduğunu bilince, işte böyle mahcup, kendinden emin olmayan ifadeler kullanıyorlar.


FETHULLAH GÜLEN’İN O KASETTE ÖYLE BİR CÜMLESİ, YOK? KASETTE OLMAYAN ŞEYİ YAZAN BİR SAVCI VE POLİSLER VAR? SAHTE DELİL ÜRÜTME BUDUR. 

Kaset ve çözümünde Fethullah Gülen ne diyormuş savcının ve polisin iddiasına göre. İddianameden tekrar yazayım o bölümü: “Fethullah Gülen olduğu değerlendirilen şahsın acilen YEREL VE ULUSAL MEDYADA YAPILANMAK, MEVKİ VE GÜÇ SAHİBİ OLMAK gerektiğine dair beyanlarını içerir ses kaydı bulunduğu…”

Şimdi size şunu söylesem, ne dersiniz acaba; Bu kasetin çözümünde böyle bir cümle, kelime olmadığını söylesem şaşırır mısınız? 

Şaşırmayacağınızdan eminim. 

Kasette böyle bir cümle, kelime yok. Acilen medyada yapılanın, mevki ve güç sahibi olun diye bir cümle kullanmamış adam. Bırakın cümleyi, mevki, güç sahibi diye kelimesi bile yok adamın. 

Mahkemede bunu heyete söyleyince, onlar da şaşkınlık yaşadılar. Heyete, kasetin çözümünün dosya içinde olduğunu, çözümün neresinde “yerel ve ulusal medyada yapılanın, mevki ve güç sahibi olun, olmamız gerekli” diye bir bölüm, cümle olduğunun bana gösterilmesini istedim. Gösterene kadar da bekleyeceğimi söyledim. 

Olmayan şey gösterilmeyeceğine göre, mahkemede doğal olarak gösteremedi. 

Bir savcı düşünün. Adı Gökalp Kökçü. Ve emrindeki polis müdürlerini, memurlarını düşünün. Kasette olmayan şeyleri yazabilme cesaretlerini kendilerinde görebiliyorlar ve pervasızca, iftira atabiliyorlar. Bir gazeteciyi de kasette olmayan cümlelerle suçluyorlar.

SİZİN İÇİN BU KASETİN ÇÖZÜMÜ OLAN 15 NOLU EK KLASÖRDE “MEVKİ” KELİMESİNİN ARAMASINI YAPTIM. BİLGİSAYAR DİYOR BEN DEĞİL MEVKİ SAHİBİ OLUN DİYE BİR TEK KELİME YOK


Bu konuyla ilgili ifade verirken, mahkemede şunu da yaptım. 15 nolu ses kaseti dedikleri kasetin çözümünü polisler yapıp, dosyaya delil diye koymuşlar. O çözüm içinde iddianamede geçen kelimeleri arattım. Bilgisayar, metin içinde böyle bir kelime, cümle olmadığını gösterdi. 

15 Nolu klasörde “mevki” kelimesini arattım. Bakın sonuç ne çıktı; İngilizce olarak “No matches were found.” “Aradığınız kelime bulunamıyor, yok” sonucu çıktı. Mahkemeye görüntüsünü de gösterdim. İşte o görüntü. 

Aynı durumu güç sahibi diye de yaptım. Yine arama sonucu böyle bir cümle, kelime bulunamadı şeklinde oldu. 

Kasette olmayan şeyleri, bir savcı nasıl olur da iddianamesine yazar ve aleni bir şekilde iftira atar? Yalan söyler. 

Bir adamın kasetini alıyorsunuz. Kaseti kamera çekmesin diye türlü türlü numara çeviriyorsunuz. Kaset çantasını evin dışına çıkarıyorsunuz. Sonra polis raporunda varmış gibi “üzerine sonradan kayıt yapılmak suretiyle” diye olmayan bir cümle ekliyorsunuz. Bununla da yetinmiyor, bana iftira atmak için kasette olmayan şeyi iddianameye yazıyorsunuz. Ardından da “15 Numaralı ses kasetinin içerdiği kayıtlardan yola çıkılarak Mehmet Baransu isimli şahsın FETÖ/PYD terör örgütünün medya yapılanmasında faaliyet yürüten kişilerden OLABİLECEĞİ” diye iddiada bulunuyorsunuz. 

Kasetle ilgili başka da bir şey yok iddianamede. Aldıkları tüm bölüm bu. İnsanda biraz utanma olur. Bu mu savcılık? Bu mu polislik ve soruşturma mantığı? Beni suçlayacak, bula bula bunu mu buldunuz? 

Savunmamı hazırlarken bu adam bu kasette ne demiş diye baştan sona çözümü okudum. Bakın o kasette neler anlatılıyormuş. 


ADAM FAS, CEZAYİR DİYOR, TÜRKİYENİN DÜNYA AJANSI OLMALI DİYOR, SAVCI-POLİS,  MEHMET BARANSU MEDYADA ÖRGÜTLENSİN DEDİ DİYORLAR. AKIL TUTULMASI BİR DURUM

Kasetin 1993 öncesine ait olduğu anlaşılıyor çünkü Gülen, bir haber ajansı kurmaktan bahsediyor. Anlaşılıyor ki onlara ait olan CİHAN haber ajansı henüz ortada yok. Kurulmamış. Hafızam beni yanıltmıyorsa CİHAN Haber ajansı 1993 gibi kuruldu. Belki bir yıl önce, belki bir yıl sonra da kurulmuş olabilir. O kurumda iki yıl çalışmama rağmen, ne zaman kurulduğunu bile bilmiyorum olmam da işin garip tarafı. 

Adam kasette şunları söylüyor. Çözüm 10 sayfa tutmuş. Medya bsölümü iki buçuk sayfa tutmuş. Bir soru sormuşlar o da cevap vermiş. Cevabın çözümü iki buçuk sayfa aslında. Özetleyeyim. Konuşmasında medyada yapılanın falan demiyor. Fas, Cezayir, gibi birçok savaştan, İslam coğrafyasında yaşanan savaşlardan, batılıların zulmünden bahsediyor. Ancak, batılıların haber ajansları sayesinde olayları çarpıttığını, Müslümana terörist dedikleri, beyazı siyah gösterdiğini söylüyor. Bizim bir haber ağımız, ajansımız yok diyor. Biz derken sadece kendilerini kastetmiyor. Türkiye olarak haber ağımız yok diyor. Müstakil haber ağımız yok diyor. Anadolu Ajansının ulaklık yaptığını söylüyor. Olayları çarpıttığını söylüyor. Sonra Müslümanlara terörist dendiği, insanların bu damgayla o ülkeden o ülkeye gittiğini söylüyor. Ticaretlerine, seyahatlerine tesir ediyor bu durum diyor. 

Yabancılar, batılılar karşı cephe tesis etmişler, haber ağı kurmuşlar, haber ajansları sayesinde onları eziyorlar diyor. Türkiye’nin bağımsız bir haber ajansı ağı olsa artık Cezayir’den bahsedilince orada teröristler, devlete karşı çıkanlar, eşkıyalar filan şeklinde algıları batının yapamayacağını söylüyor. 

Sudan’dan bahsedilince Turabi orada diye haberlerin olmayacağını söylüyor. Sudan eşittir Turabi gibi gösterilen haberler olmaz diyor. Sudan, Cezayir, Bangladeş’ten bahsedilirken burası teröristlerin ülkesi şeklinde haberler intikal etmez artık diyor. Böyle bir haber ağına şiddetle ihtiyaç var diyor. Bizim böyle bir ağımız yok diyor. 

Bunları anlatırken diyor ki bunun için güçlü finans gerekli. Haber ağı teşkil etmek, ajans kurmak kolay değil diyor. Haber kaynaklarına ulaşabilmek için profesyonel muhabirlerin gerekli olduğunu söylüyor. Yabancı ajanslara Türkler girse, ellerine bir makine verilse, kamera verilse o ülkelerde haberleri çekse ve gerçeği gönderse diyor. 

Adam Türkiye’den bahsetmiyor. Adam uluslararası bir haber ajansı kurmaktan bahsediyor. Haber ajansımız yok diyor. O ülkelerde muhabirler olacak, ülkelerdeki haberlerin gerçek kaynaklarına ulaşabilecek diyor. Cezayir, Bangladeş, Sudan gibi örnekleri neden verdiğini şimdi anlıyoruz. 

Devamında yine diyor ki bunlar kolay değil. Bu haber ajansı ağını oluşturmak kolay değil diyor. Sonra bir ara İstanbul’da bile çevremizde dünya kadar haber olay oluyor, bunların birçoğundan haberdar değiliz diyor. Bu haberlere başkaları ulaşıyor onu bile allayıp pullayıp farklı intikal ettiriyorlar diyor. Sonra da uluslararası ajans kurma, AP, REUTERS gibi bir ajanstan bahsediyor adam. 

Konuşmasının devamında ise bambaşka konulardan, dini konulardan bahsediyor. Kendisine soru soruluyor o da cevaplıyor. Belli ki uluslararası ajans kurma ve haberlerle ilgili kendisine soru sorulmuş, o da yukarıdaki cümleleri kurmuş. Bu soruya verdiği cevabın çözümü de iki buçuk sayfa tutmuş zaten. Kendisine sorulan soruya cevap vermiş. Kasetin tüm çözümü 10 sayfa tutmuş.   

İşte bu konuşmadan, polis ve savcı “acilen YEREL VE ULUSAL MEDYADA YAPILANMAK, MEVKİ VE GÜÇ SAHİBİ OLMAK gerektiğine dair beyanlarını içerir ses kaydı bulunduğu” çıkarımını yapmış. Adamın söylediklerini bile çarpıtmışlar. 

Öyle anlaşılıyor ki devletin arşivinde olan bu konuşmayı almışlar, evimde çıktığı iddia edilen kasete yüklemişler, “sonradan üzerine kayıt yapılmak suretiyle” diyerek, kendilerince işi kotarmışlar.    

Kasetteki başka bir skandal ise şu: Kaseti, 1997 ya da 1998 yılında Zaman gazetesi okurlarına promosyon olarak vermiş. Kapaktan bu anlaşılıyor. Kaset bakın nasıl başlıyormuş? 9. klasör, 119’uncu sayfasındaki rapordan; 


Bir kaset bu şekilde başlamaz. Cümlenin başı olur. Kaldı ki bu kaset Zaman gazetesinin okurlarına verdiği bir kasetmiş. Promosyon yasasına aykırı bu durum. Böyle sorunlu kaseti okurlara vermek suç. Böyle bir kaseti Zaman gazetesi o dönem okurlarına vermiş olsa, böyle saçma bir cümleyle başlayan kaset haber olurdu medyada. “Zaman gazetesi defolu mal okurlarına verdi” diye haber olurdu. 

“Sonradan üzerine kayıt yapılmak suretiyle” işinin şimdi nasıl kotarıldığını sanırım daha iyi anlaşılıyor. 

Bu kasetin evimde imajının niçin alınmadığını, bize niçin bir kopyasının evde verilmediğini, kameralardan neden kaçırıldığını şimdi daha iyi anlıyoruz. Kaset üzerinde imzam, parafım olmadığı notunu da düşerek bu bölümü de noktalayayım.