HÜSEYİN ERSÖZ’ÜN AYLARI KARIŞTIRIP, ORTAYA ATTIĞI ‘ORJİNAL BELGE İMHA ETTİ’ YALANIYLA TUTUKLANDIM

OLAY 6

DAVA DOSYAMDAKİ GİZLİ BELGE YOK ETTİ YALANI VE İFTİRASIYLA İLGİLİ DİĞER BELGELER 

Bu belgelerin yanı sıra dava dosyamızda başka belgelerde de TCK 326/1 maddesince neyle suçlandığım açık açık yazıyor. O belgeler dava dosyamızda 30’un üzerinde. Bir kaçını göstereceğim. Yukarıda gösterdiğim belgelerden bir kısmı burada da olacak konu bütünlüğü için affınıza sığınıyorum. 

Savcı 1. Sulh Ceza Hakimliğinden evimin aranmasıyla ilgili karar alıyor. Bu kararın sadece üç sayfası elimizde var. Devamındaki sayfaları bizlerden saklıyorlar. Çünkü o belgede “Devletin Gizli Belgesini Yok Etme suçlamasıyla soruşturmayı açtığını, Hüseyin Ersöz’ün ayları karıştırıp kurduğu komploya savcının inandığını gösteren yazılar var. O yüzden bu belgeyi bizlerden saklıyorlar. 

Ancak bakın o yazıya cevap veren 1. Sulh Ceza Hakimi, savcının hakkımda hangi suçlamayı yaptığını, TCK 326/1 maddesinden neyin kast edildiğini açık açık yazmış. İşte o kararın ilk sayfasında “TCK 326/1 Devletin Güvenliğine İlişkin Belgeleri Yok etme” suçlamasıyla suçlandığım kayıtlara giriyor. İşte o karar. 1. Sulh Ceza Hakimliği, 2015/1203 D.İŞ Kararı. 



Evimde 1 Mart 2015 günü ARAMA yapılıyor ve bir tutanak tutuluyor. Arama Tutanağı’nda TCK 326/1 Maddesindeki, “Gizli Belgeleri Yok Etme” suçlamasıyla suçlandığım bir kez daha tutanağa yazıldı.  


1 Mart 2015 tarihinde gözaltına alınıyorum. Emniyet savcıya bir yazı daha yazıyor ve “gözaltına alınmam talebinde” bulunuyorlar. Savcı da el yazısıyla 24 saat gözaltı kararı veriyor. İşte o yazıda da 326/1 maddesinden neyin kastedildiğini yazmışlar. “Devletin Güvenliğine İlişkin Belgeleri Yok Etme” suçlamasıyla suçlandığımı açık açık yazmışlar. İşte o yazı. 


2 Mart 2015 tarihinde Savcı tutuklanmam istemiyle 5. Sulh Ceza Hakimliği’ne bir yazı yazıyor. Yazının iki, üç ve dördüncü sayfalarında yine TCK 325/1 Gizli Belgeleri Yok etme, imha etme iddiasıyla suçlandığımı ve tutuklanmamı istiyor. İşte Tutuklanma Talebi yazısı. 



Devletin Gizli Belgesini Yok Ettiğim yani TCK 326/1 maddesini yazıyor. İşte o bölüm. 


Aynı Yazının devamında yine Gizli Belge Yok Etme suçlamasıyla suçlandığımı yazıyor. 


2 Mart 2015’te polis fezlekesi düzenleniyor. Fezlekede TCK 326/1 Devletin Güvenliğine ilişkin Belgeleri Yok Etme suçlamasıyla suçlandığım açık açık yazıyor. İşte polis fezlekesi. 

 

Aynı fezlekenin devamında da yine aynı suçlamayı yazmışlar. 


İstanbul TEM görevlileri, Müdür Yardımcısı Kadri Gençkaya (Evime konan CD içinde ne olduğunu incelemeden bilen polis fezlekesinde imzası olan kişi. CD, Mühürlü torba içinde olmasına rağmen içinde ne olduğunu sayfa sayfa biliyor ve fezlekeye yazıyor. Bu skandal olayı bir iki bölüm sonra okuyacaksınız.) Esra Konur’un (boşandığım kişi) ve ailesinin ifadesinin alındığı olaylarla ilgili savcılığa yazdığı 6 Mart 2015 tarihli iki sayfalık yazıda, TCK 326/1 maddesinden neyle suçlandığımı yazmış. Gizli belgeleri yok ettiğim iftirasını devam ettirmiş. İşte o yazı. 


Kadri Gençkaya gibi amiri de, İstanbul TEM Müdürü Kayhan Ay, 23 Mart 2015 tarihinde Savcı Gökalp Kökçü’ye bir yazı yazmış. O yazıda da gerekçe olarak TCK 326/1’den suçlandığım açık açık yazılmış. Ek Klasör 7 sayfa 379.


Dava dosyamızda HTS Kayıtlarıyla ilgili polislerin tutmuş olduğu 6 sayfalık bir Rapor var. O raporda da Devletin Gizli Belgelerini Yok Etme suçlamasıyla suçlandığım açık açık yazıyor. 


YALAN HABERLER ÜZERİNE GİZLİ BELGELERİ YOK ETTİĞİM, İMHA ETTİĞİM İFTİRASI BAKIN HAKKIMDAKİ İDDİANAMEYE NASIL GİRMİŞ 


Bir avukatın askeri savcılık ifademin tarihini karıştırması, bu karışıklığın üzerine bina ettiği kurgu, ve ifademde olmayan “orjinal belgeleri imha etti” yalan ve iftirası üzerine yapılan haber, bakın iddianameye nasıl girdi ve suçlandım. 

İddianame 224’üncü sayfada “Devletin Güvenliğine ilişkin Belgeleri yok etme” suçlaması yapılmış hakkımda. İstanbul Emniyeti TEM Müdürlüğü’nün 16/05/2016 tarihli yazısında da bu suçlamanın olduğu yazıyor yine iddianamede. İşte o bölüm. İddianame sayfa 224. 


İddianame 239’uncu sayfada yine Gizli Belgeleri yok ettiğim idida edilmiş.  


İddianame sayfa 212’de polis sorguma yer verilmiş ve “orjinal belgeleri imha ettiğim, savcılığa vermediğim” yalanı yinelenmiş. 

İşte o bölüm. 

İddianame sayfa 204. Savcı orjinal belgeleri imha ettiğimi askeri savcılık ifademde söylediği iftirasında bir kez daha bulunmuş. Askeri savcılık ifademde böyle bir iddiam, cümlem yok. İfadeye bakmıyor. İfade iddianamede var ancak buna rağmen, ona bile bakmıyor ve iftira atıyor. İşte iddianame sayfa 204.

 


İddianame sayfa 207, orjinal belgeleri imha ettiğim yalanını bir kez daha yazıyor savcı.

Tutuklandığım 5. Sulh Ceza mahkemesindeki sorgumda da bu iftira bana soruldu. Hakimlik sorgumdaki ifadem. İddianame sayfa 220’de hakimlik sorgumda bu sorunun bana sorulduğu ve verdiğim cevabim var. 

İddianamede sayfa 232’de şahsımla ilgili bilgiler aktarıldıktan sonra “Şüpheli hakkındaki deliller ve ilişkili istenen suç maddeleri” başlığı altında, bu iftira hakkımda delil olarak yazılmış iddianameye. Hiçbir yerde “orjinal belgeleri imha ettim” diye bir ifadem olmamasına rağmen, ayları karıştırıp, bir avukatın iftirası delil olmuş. 

İddianame sayfa 232. İşte o bölüm. 


İddianame sayfa 245’te savcı bir kez daha aynı iftirayı atıyor. “Orjinal belgeleri imha ettiğimi” belirttiğim iftirası atılıyor. 

Kopya 19 adet CD yalan ve iftirasını yukarıda anlattım tekrar girmiyorum. Aynı iftira iddianamede Ahmet Altan, Tuncay Opçin, Yasemin Çongar bölümünde yine defalarca tekrarlanmış. Ahmet Altan bölümünde iddianame sayfa 249’da yine aynı iftira tekrarlanıyor. 

Aynı yalan ve iftiraya Gökalp Kökçü 02.11.2015 tarihinde İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne yazdığı bir yazıda da yer vermiş. Tuncay Opçin’in adresi ve yakalanmasıyla ilgili bir yazı bu. İki sayfalık yazı. 5. Klasör sayfa 503 ve 504’üncü sayfada bu yazı. Yine “orjinallerini imha ettiğim yalanına yer vermiş savcı. 19 Kopya CD yalanına da tekrar girmiyorum. İşte o yazı.



Savcı Gazetemizin Sorumlu Yazı işleri Müdürü Adnan Demir’in ifadesini almış. Ek Klasör 5 sayfa 368 ve devamında bu ifade var. İfadenin ilk sayfasında yine “orjinal belgeleri imha ettiğimi, 19 kopya CD teslim ettiğim iftirasını yinelemiş.” İşte o bölüm. Ek klasör 5 sayfa 368.


İddianame diğer sanıklar bölümünde de bu skandallar tekrar tekrar yazılmış. Sizleri sıkmamak için onlara girmiyorum. 

İzninizle bu bölümü bitirirken tekrar toparlayayım. Hüseyin Ersöz ODA TV’ye bir beyanat veriyor. Haber yapılıyor. Tarih Aralık 2010. Ardından internet siteleri bu haberi alıntılıyor. 

Haberde, Askeri Savcılık ifademin Ocak ayında olduğunu zanneden Ersöz, bir kurgu, hikaye döşüyor bu hatası ya da kastı üzerine. Kurgusuna göre; “Mehmet Baransu, 20 Ocak 2010’da haberi yapıyor. 29 Ocak 2010’da Bavulu savcılığa teslim ediyor. Askeri Savcıyı 26 Ocak 2010’da ifade veriyor. İfadesinde “gizli belgeleri sorumluluk doğuracağı için imha ettik, orjinal belgeleri imha ettik” (Böyle bir ifadem yok, orjinal belgeleri imha ettik diye bir ifadem yok) dediğim iftirasını söylüyor. 26 Ocak’ta orjinal belgeleri imha ettiyse, üç gün sonra 29 Ocak’ta hangi belgeleri teslim etti savcıya diye ortaya bir soru atıyor. Sonra da TCK’ya göre delilleri kararttığımı, orjinal belgeleri imha ederek diyor ve maddeler sıralıyor. İşte “orjinal belgeleri imha etti” yalanını çıkış yeri. O haberin ilk sayfası. 


Yıllar sonra bu haberleri, bir savcı alıyor. Polislerin eline tutuşturuyor. Polisler de yakışıklı soru hazırlıyorlar. Savcıyla birlikte. 

Beni köşeye sıkıştırmanın verdiği hazla, “açıkla buradaki çelişkileri Mehmet Baransu, üç gün önce orjinal belgeleri imha ettim diyorsun, üç gün sonra nasıl ve hangi belgeleri teslim ettin, çelişkileri açıkla” diyerek, hazzın doruğuna çıkıyorlar! 

Bir Allah’ın kulu da bu insanlara Askeri Savcılık ifadesinin tarihine baktınız mı diye sormuyor. Hazzın doruğunda ben kendilerine, “Askeri savcıya 26 Ocak 2010’da değil, 26 ŞUBAT 2010’da ifade verdim. Ayları karıştırıyorsunuz. Komplo kuruyorsunuz” dediğimde, elleri ve ayaklarında bir boşalma hissediyorlar. Acı hissinin, paniğin, skandalın verdiği bir boşalma. 

Sonra alelacele odadan beni ve avukatımı çıkarmaları. Soruyu değiştirme numaraları. 

Askeri savcıya verdiğim ifadede “orjinal belgeleri imha ettiğimi nerede söylemişim” soruma cevap verilememesi.  

Askeri savcının bana sorduğu soruyu bile bilmemeleri. Savcı, Taraf’ta belgeler yayınlıyorsunuz. 1. Ordunun oturma planları, bağlı birliklerin yerleri, helikopterin, tankların özellikleri vb. gizli belgeler, bunlar yetkisiz kimselerin eline geçmesin sözleri. Benim de kendisine, “tüm belgelerin üzerinde gizli damgası var. Darbe Harekatı belgesinin üzerinde GİZLİ damgası var. Siz merak etmeyin, biz Taraf’ta yayımladığımız belgeleri yayımladıktan sora imha ederiz” diyorum. O da ifademin sonuna, “belgeleri savcılığa teslim ettikten sonra, sorumluluk doğurmaması için GİZLİ Belgeleri imha ettik” diye kısaca yazıyor. 

Bu cümlemi saptırıp, “savcıdan gizli belgeleri saklamış, savcıya vermemiş, orjinal belgeleri imha etmiş” diye ifade verdiğim yalanı ve iftirası haberleştiriliyor. Sonunda da tutuklanıyorum ve 4 yıl 9 aydır bu iddia nedeniyle tutukluyum. 

Tutuklama kararını, dava dosyamdaki tüm belgeleri sizlerle paylaştım. Tutuklanma müzekkeremi bile gösterdim. Mahkemede bunu anlattığımda hakim, “Mehmet Baransu TCK 326/1 Gizli Belgeleri Yok Etme anlamına gelmiyor devamı var” diyebildi. Kendisine yukarıdaki tüm belgeleri gösterdim ve suç işleyenleri korumayın, neyle suçlandığım açık açık yazıyor dedim. Tek tek belgeleri gösterdim. İddianamede askeri savcılık ifademde “orjinal belgeleri yok ettiğim” iftirasının yazıldığını söyleyip, bana böyle bir ifadem olup olmadığını göstermesini istedim. Gösteremedi çünkü böyle bir ifadem yok, Avukat Hüseyin Ersöz’ün iftirası, delil, kuvvetli şüphe kabul edildi. 


SAVCI VE POLİSİN İDDİASININ İFTİRA OLDUĞU BU KADAR AÇIKKEN NİÇİN İDDİANAMEDE BU YALAN VE İFTİRAYA DEVAM EDİLDİ. 

 Savcı  ve  polisin, Hüseyin Ersöz’ün ellerine tutuşturdukları haberdeki iddiaların iftira olduğunu polis sorgumda kendilerine açıklamama rağmen, iddianamede niçin bu iddialardan vazgeçilmedi? 

Bunun iki nedeni var. Polis sorgumda ayları karıştırdıklarını öğrendiler. Ancak, bundan önce hazırladıkları belgelere bunları yazmışlardı. Bu belgelerden de ikisini bana ve avukatıma (gözaltı kararı, Arama tutanağı) vermişlerdi. Bu belgelerde, “Gizli Belge Yok Etme” iftirası nedeniyle suçlandığım açık açık yazılmıştı. Bu belgeleri değiştiremediler. Bize vermişlerdi. Ne kadar akıl dışı iddia olsa da iddialarına, iftiraya devam ettiler. 

İkinci neden ise beni başka türlü tutuklayamıyorlardı. 326/1 maddesi dışında tutuklayamazlardı. Çünkü, “Devletin GİZLİ Belgesini açıklamadığım” netti, Taraf’ta tek bir GİZLİ belge yayımlamamıştık. Örgüt kurmadan tutuklayamadılar, tek kişilik örgüt olmaz. Kaldı ki gazetecilikten örgüt çıkmaz. Bundan da beni tutuklayamadılar. 

Geriye Devletin GİZLİ Belgesini temin etme suçlaması kaldı. Bundan da beni tutuklayamazlardı. Çünkü kast olması gerekli. Bunu da geçtim bu suça 5 yıl ceza veriyor mahkemeler. Son örnek MIİT Tırları davası. 5 yıl ceza aldı sanıklar. 

Beni tutuklayabilmeleri ve bunca yıl yatırmaları için başka bir nedene ihtiyaçları vardı. İşte bu nedenle, o yalan ve iftiraya sarıldılar. TCK 326/1 yani, yani Devletin GİZLİ Belgesini yok ettiğimi iddia ettiler. Bunun cezası ise 8 ila 12 arasında. İşte bu nedenle, beni hapiste tutmak için başka çareleri yoktu ve bu yalana sarıldılar. 

Mahkemede belgelerle nasıl ayları karıştırdıklarını, nasıl iftira attıklarını, ifademde olmayan beyanları sanki ağzımdan çıkmış gibi yazdıklarını söyledikçe hakim, “TCK 326/1 sadece GİZLİ belgeleri yok etme değil” demeye başladı. Kendisi de ortada bir hukuksuzluk olduğunu görüyordu ancak yine de bu cümleleri kurdu. Heyete, TCK 326/1 Gizli Belge Yok Etme nedeniyle suçlandığım tüm belgeleri gösterdiğimde ise heyet sessizliği tercih etti. 

Şuan 4 yıl 9 aydır tutukluyum ve bana Gizli Belge Temininden ceza verilse bile yaklaşık bir yıldan fazla bir süredir beni yatırıyorlar. Şimdi, başka nedenler bulmaya çalışacaklar. Son duruşmada başkanla aramda sekiz ay fazladan beni yatırdınız, suç işliyorsunuz yarın bunun hesabını sizlerde hukuk önünde verirsiniz dediğimde, “Bizim kimseden korkumuz yok. Bizi tehdit edemezsin, FETÖ’cüler bunu  yapıyorlar, alışkınız” dedi. 

Ailesinde onlarca şehit olan, dedelerinin geçmişi ve yaptığı iş belli olan bana bu ülkede “Terör Örgütü Üyesi” diyecek kişi daha doğmadı. Bana kim terör örgütü, FETÖ diyorsa aynen kendisine iade ediyorum. Sıfatına, kim olduğunu bakmadan. Kimsenin haddine değil bana terörist demek. Ben şehit torunuyum. Herkes kendine gelsin. 

Başkanın, bu cümlelerin ardından biraz da alaycı bir tavırla “O günleri görürsen, hesap sorarsın” cümlesinin ihsası rey olmasını geçtim, yarın kimin ne olacağını Allah bilir ve bekleyip göreceğiz. Ben yaşarsam, yarınlarda kendisine bu cümlesini hatırlatırım, kendisi yaşarsa ki uzun yaşamasını istiyorum, kendisi bana hatırlatır. Ölürsem de öte tarafta zaten karşı karşıya geleceğimiz için hiç korkum yok. Orada, yalandan iddianame de yok, iddianame hazırlayan Gökalp Kökçü gibi savcı ve polisler de yok. Allah var. Allah, her saniyemiz için önümüze bir iddianame koyacak. Umarım herkesin iddianamesi tertemiz olur.   

İşte sizlere niçin tutuklandığımın dört dörtlük hikayesi. Gizli Belge Yok Etme iddiasının iftira olduğu ortaya çıkınca da şimdi yukarıdaki dava dosyamızdaki belgelere rağmen, TCK 326/1 sadece “Yok etme” değil, tahrif etme, amacı dışında kullanma, çalma demeye başladılar. Neyi tahrif ettiğim iddianamede yazmadığı gibi mahkemelerde de söyleyemiyorlar. Neyi amacı dışında kullandığımı da açıklayamıyorlar ki böyle bir durum da yok. Çalma işine gelince, belgeler çalındığında ben yurt dışındaydım. Çalan ben olamam, 1. Ordu’ya girmem mümkün değil. 

Savcı Gökalp Kökçü yazdıklarıma yalan diyorsa, kendi açıklamasını da dinlemeyi isterim. Polisler yalan diyorlarsa onların da cevaplarını beklerim öncelikle. Savcı Gökalp Kökçü’nün elinde yetkisi var ve isterse hakkımda bir iddianame daha hazırlayabilir. Ancak bu kez eline tutuşturulan haberlere dikkat etmesini isterim. Cezaevinden çıktıktan sonra kendisi merak ettiğim isimlerin başında geliyor. Odasında çay, sigara içerken bu deli saçması iddialara nasıl inandığını, soruşturma açtığını kendisinden dinlemeyi de dört gözle bekliyorum. Belki bana anlatacakları vardır. Kim bilir, bilmediğimiz neler yaşanmıştır Çağlayan koridorlarında… 

Sayın Gökalp Kökçü’ye de şunu söyleyeyim. Asla cezaevinden çıkamayacağımı söylemişti o komiser yardımcısına. Kendisine şunu söyleyeyim, Allah dilediği an, beni burada bir tek kişi tutamaz. Ne siz, ne polisleriniz, ne de bir başkası. Beni cezaevine sizler sokmadınız ki sizler çıkaracaksınız. Allah koydu, Allah çıkaracak. Sizler sadece işin teferruatısınız. 

“Beşer zulmeder, Kader adalet eder” diye çok güzel bir söz var. Ben geçmişte bilmeden yaptığım zulümlerin karşılığını, kader planında kaderin adaletiyle şuan ödüyorum. Böyle inanıyorum. Kimseye bilerek zulmetmediğime, haksızlık yapmadığıma Allah şahit. Buna rağmen “bilmeden” yaptıklarımın bedelini Allah bana “kaderiyle” ödetiyor. Sizlere kaderin nasıl “adalet” edeceğini ise Rabbim inşallah bana gösterecek. Bunu ondan diliyorum.